MÜKEMMELLEŞTİRMEK...
Bırak mükemmeliyetçiliği, sen çabana bak.
Sen mükemmel olduğun için kabul edilmiyor yaptıkların.
Sen çabaladığın, düşüp düşüp kalkıp tekrar devam ettiğin için kabul ediliyor.
Mücadeleyi bırakmadığın,
Sebeplerine sarıldığın,
Bedel ödemeye devam ettiğin,
Gözünün yaşını silip, üstünü silkeleyip ‘evet nerede kalmıştık’ diye yeniden ve yeniden başladığın için kabul ediliyor.
Yenildiğin ama vazgeçmediğin için…
Ve deniyor ki sana " Biz insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık."
O yüzden mükemmel olmaya çalışma.
Ne kendini ne başka birini mükemmelleştirmeye çalış.
Olamayacaksın hiçbir zaman,
Mükemmelleştiremeyeceksin...
En iyisini ben yaparım deme, daha iyisi var.
Daha iyisinin de ötesinde daha daha daha iyisi var.
Ve sonsuz olan, tek olan, Sübhan olan var.
Ne kadar en iyisi olabilirsin ki?
Sonsuz olanla yarışamazsın asla…
Üstelik en iyisiyim dediğinde başka bir yerde de en kötüsün o zaman.
Birinde üstte ‘en’ isen, birinde altta ‘en’ olacaksın o zaman.
Hiçbir şeyde ‘en’ olmaya çalışma.
Olamayacaksın unutma.
En aşırılıktır.
Ve her aşırılık başka aşırılığı getirir.
Ölçüyü geçme,
Mizanı bozma,
Haddi aşma.
Hiçbir şey bilmiyorsan haddini bil, yani sınırını...
‘En’ senin ulaşabileceğin bir sınır değil.
Hep, hiç, en... Yok bu hayatta, olamaz.
Bunların arasındakiler var sadece.
Hep deme. "Hep yaparım" dediğinin, zıddını da "hiç yapamam" demektir o.
Ya hep ya hiç deyip esnemiyorsun o zaman.
Sıkışıp kalmışsın ‘hep’ ve ‘hiç’ arasında.
Esnemediğin için uyumlanmıyorsun.
Uyumlanmadığın için kontrol etmeye çalışıyorsun.
Kontrol etmeye çalıştığın için tutuyorsun.
Tuttuğun için bırakmıyorsun.
Ve...
Bırakmadığın için de başka bir yer salıyor kendini.
Kıvrılamadığın için kırılmaya başlıyorsun bir yerlerden.
Her şey daha da kontrolden çıkıyor.
Avucunda sıktığın balonun içinde biriken hava gibi…
Zorlandıkça, sıkıştıkça başka yerden çıkmak için yol arıyor.
Ve patlıyor sonunda…
Sen o tarafı tutarken başka bir yer bozuluyor.
Bedenin, ruhun hastalanıyor ve sağlığın bozuluyor mizanı bozduğun için.
Bir bakmışsın her şey daha da kötüleşmiş, oysa mükemmel olmaya çalışıyordun.
Ve sen…
“Niye hep böyle oluyor, niye bir yeri düzelteyim derken başka bir yer bozuluyor?” diyorsun.
Çünkü sen olamayacağın bir şeyi zorluyorsun.
Mükemmellik…
En olmak, en iyisi, en güzeli, en başarılısı, en eni…
Ya da hep ve hiç olmaya çalışmak.
Ya da asla, mutlaka… diye başlayan cümleler…
Olamayacağın için de bir yerde denge şaşınca başka bir yer daha bozuluyor, domino taşları gibi…
Başka bir yer daha, başka bir yer daha, başka bir yer daha…
İşin, sağlığın, çocukların, evin, arkadaşların sırasıyla…
Çünkü;
En denge değildir,
En aşırılıktır, hep aşırılıktır, hiç aşırılıktır.
Soruyu zorlaştırıyor, sınavı büyütüyorsun.
Oysa ki ilk sorulduğunda ne basitti, cevaplayıp yürüyüp geçecektin...
Soru ‘sorun’ a dönüşmeyecekti.
Hayatı kontrol etmeye çalışma yoksa daha çok kontrolden çıkar her şey.
Uyumlan, esne…
Akıntıya kürek çekilir mi hiç?
Yasaya uyumlu olmazsan nasıl var olursun bu hayatta?
Hangi ağaç fırtınaya direnerek kazandı?
Direnen ağaç değil, şartlara uyumlanıp rüzgârın esişiyle beraber esneyen kazanır.
Vücudundaki hiçbir organ bile senin kontrolünde değilken sen neyi kontrol etmeye çalışıyorsun?
Kabul et ve uyumlan…
Yoksa daha büyüğü daha büyüğü gelecek.
Ta ki sen öğrenene kadar…
O yüzden zorlama.
Mükemmel olmaya çalışma, aşırılaşma.
Dengede kal.
Sen mükemmel olmaya değil, çabalamaya çalış.
Gerçek şu ki insana çalıştığından daha ötesi yoktur.
Sen bedel ödemeye,
Sebep oluşturmaya çalış.
Uçmaya çalışma,
Sen, uçamasan da kanat çırpmaya çalış, bırakma devam et...
Çünkü hiçbir çaba boşa gitmez, hiçbir bedel yok olmaz.
Çabanı gören ve bilen var…
İşiten ve duyan var…
Sana borçlu kalmaz…
Ne kadar gecikirse o kadar büyür hakkın…
Yeter ki çabala…
Yeter ki hak et…